Have an account?

26 Kasım 2011 Cumartesi

Bir daha sevemem gibi.

     Daha önceki yazılarımda neden "the One" yoktur anlatmıştım. Arkadaşlar "the One" yoktur diyorum ama, olsa fena olmazdı. "Bu mu ki la", "Bu sefer son bu la" diye diye, kredimi tükettim. Ne kendime inancım kaldı ne bulacağıma inancım kaldı. Hayatımda ilk defa boşlukta kaldım. Boşluk dediğim nerdeyse iki senedir ne bi kıza kararlıca yazmışlığım var, ne bir şey çabalamışlığım var. Arka arkaya iki gün hoşmuş demişliğim vardır ama üçüncü gün olmadı hiç. Ya bir salakça konuşmasını duydum, ya yanında punk bi eleman gördüm, bir şeyler oldu tutturamadım. "Ulan bulsan ne olacak dalyar*k" falan diyebilirsiniz lakin öyle değildir. Şimdi sizi sevmeye özendirmek gibi olmasın, biz arkadaşımla şey derdik "Hani kızı sevince bir şey olacağından değil de, kızı sevmenin kendisi eğlenceliydi zaten."

     Nasıl anlatsam size, hani yeni bir cep telefonu yada laptop alırsınız ya, gıcır gıcır böyle bir mutluluk verir, yada bir çeşit bayram havası gibi yada filmlerdeki yılbaşı havaları gibi, sanki tekrar 6-7 yaşındaymışım da Full House'nın yeni bölümünü bekliyormuşum gibi. Eğer bunlardan birini anladıysanız, hah işte her gün aynen öyle güzel bir histi o.
     Her Allahın salı günü ağzım kulaklarıma varırdı lan kızı görücem diye. Her salı her. Görürdüm, biterdi, eve dönerken öteki salıyı beklemeye başlardım bile öyle bir şeydi.
     Birde şey var, kızların yanında kendim olamıyorum, tamam mı? Yani 5 yıldır tanıdığım kızla konuşmamla, yeni tanıştığım kızla konuşmam arasında çok fark var. Şimdi diyorum ki iyi ki her gün görmemişim o kızı, yoksa bambaşka bir Orion (zaha hadi kendime Orion diyeyim çok severim bu ismi) olurdu her gün, kendim olamazdım.
     Ha işte o da oldu aynen, o kızdan sonra başka bir kıza yakın hissettim, bu sefer muhabbetim de vardı haa. İlkiyle hiç yoktu nerdeyse. Her gün de görüyordum ister istemez. Şimdi dönüp bakıyorum da. A. koyim amma uğraşmışım boş yere ya. Uğraşmaktan benliğimi kaybetmişim o ara. Neyse ki kalıcı hasar yok. Toparlamışım her zamanki gibi.
     Ama iki kız arasındaki fark neydi biliyor musunuz? İlkini hedeflemek güzeldi, eğlenceliydi, fakat ikincide (tabi stres de vardı o zamanlar) pek mutlu anılar hatırlamıyorum.
     Sözün özü, yukarda bi kıza yazmanın nasıl bir his olduğunu anlattım ya size, gördüğünüz üzere belli bir şekli yok işte. Ama ortak bir yönü var 'heyecan'.
     Şimdiyse bu kısır döngüyü çözmüş olduğum için olsa gerek, eskiden fırtınalar kopardı, şimdi yaprak kıpırdamıyor. Hayır, bir şey değil hayat da boştanlaştı ha. Zevk alamıyorum pek bir şeyden. Diğer insanları gezip eğlenirken görünce "hey gidi hey" diyip keyfim kaçıyor. Dahası mesela amfide bir kız geldi yanıma bir şey dedi, ulan nasılsa samimi olma ihtimalim yok diye yüzüne bile bakmadan konuşuyorum kızla. Konuşuyorum dediğim "Evet", "Ha-ayır" gibi yerime herhangi bir primatı koysanız yapacağı işaretler. Kendime güvenim kaçıyor, hayattan soğuyorum.
      -Evet ankarada durum böyle Ali Kırca.

Not: ilk kız daha güzeldi, 8 falan vardı baya güzeldi. ehehe
Durun böyle çok duygusal gibi olmuş gaza geldim devamını getireyim:
     Ulan nerde karaktersiz kızlar var gidip onları bulmuşum be arkadaş. Batman gibi YATIRCAM dizime ÇAT ÇAT dövücem. Görseniz bu kızların seçtikleri elemanları, nerde hippi var nerde g*t var onlar. Ulan aynı davranışları ben onlara yapsam dönüp yüzüme bakmazlardı. Stockholm sendromu dicem tam da öyle değil, sado-mazo bi beyin yapısı var bu güzel kızların. Ağızlarına sıçanlardan hoşlanıyorlar.
     "Kedi erişemediği ciğere pis demiş" gibi metaphorlarla yaklaşmayın, IAAAAHH uykum geldi sonra anlatcam.

"Got ur back Jack! Bitches be crazy"

0 comments:

Yorum Gönder